DİĞER
“Ataç’ın 'edebiyat teorisi'yle sistemli bir ilişkisi yoktur. Belirli bir edebiyat ekolüne bağlı kalmak yerine çoğunlukla sezgilerine, öznel yargılarına, zevklerine; okuduğu kitaplardan, dinlediği müziklerden oluşturduğu sanat 'telakki'sine güvenir. Kendi döneminin modalarına, sanat alanındaki egemen yargılara cesurca karşı çıkıp Divan Edebiyatı’nı, alaturka musikiyi Türk kültür hayatından aforoz edildikleri 1930’lu yıllarda sahiplenmiştir.”
“Beyatlı’nın 'Koca Mustâpaşa' şiirinde bir soru açık kalır: Geçmiş bu denli cennetvari idi de, yani Allah’ın yaratısından pay almış bir yer idi ise, o halde neden yıkıma uğramıştır? İlahi âlemle iç içe geçmiş bir uzam olarak geçmiş’in geleceği neden vücuda gelmemiş ve yıkıma sürüklenmiştir?”
"Tanzimat’la beraber geldiğini kabul ettiğimiz heteronormatif ilişkilerin pratikte dışına çıkmayı başarabilmiş ve geç 19. yüzyılın iki queer şairi Çivizade Galip ve Mehmet Celal’in aşkları, yaşamları ve çarpıcı ölümleri..."
"Nâzım Hikmet bu ilk fütürist şiirlerinden sonra daha radikal bir noktaya doğru ilerleyebilirdi belki ama devreye her zaman olduğu gibi, ‘devlet ve sansür’ girdi. Nâzım Hikmet devlet eliyle yasaklandı ve Türkiye’ye girmesi ve kitap yayınlaması imkânsızlaştı. Böylece olası bir ‘avangard’ damar da daha başından kesilmiş oldu."
"Modern edebiyatımızın kilometre taşlarından, serbest şiirin öncülerinden şair Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te, henüz 61 yaşındayken hayatını kaybetmişti. Ölüm yıldönümünde şairi gençliğinde yayınlanan birkaç anket ve röportajla analım istedik..."
" Olay Mahalli sergisi doğal ve kültürel tahribatın boyutları hakkında düşünmeye ve eyleme geçmeye davet ediyor bizi. Hem Germen hem de Boran kontrol teknolojilerinin söylemsel taraflarına işaret ediyorlar. Her ne kadar teknolojik iktidar bu söylemi işletmeye, sızdırmaya çalışsa da, yaşamın kontrol edilemezliğini de akıl da tutmak gerek."
Nâzım Hikmet’in Münevver Andaç’a yazdığı mektuplar içerisinde yer alan ve daha önce hiç yayımlanmamış iki şiiri: “Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden” ve "D.O".
Adania Shibli’nin küçük ayrıntılarla ördüğü kısa romanı bir odaklanma şaheseri, sakin ve kahredici bir zulüm anlatısı.
"1970’li yıllarda Hürriyet gazetesindeki bir haberde Nâzım Hikmet ve Memet Fuat’ın yan yana fotoğrafları ve 'Şıp demiş babasının burnundan düşmüş' şeklindeki, Mehmet’i yok sayan manşetini unutamadığımdan, Sibel Oral’ın kitabında Türkiye’de Nâzım Hikmet’in oğlu gibi tanınmasına sessiz kalmasından ötürü Memet Fuat’ı kınadım. 45 yıl önce Nâzım Hikmet’in oğlu olmadığını beyan eden bir demecini yeni öğrendim. Dikkatimi çeken Pera Müzesi Müdürü Birol Özalp’a teşekkür ediyor, özür diliyorum."
“Polemik başlatmak, sansasyon yaratacak bir şeyleri gündeme getirmek gibi bir derdim olmadı. Kitap öyle bir kitap değil. Metni baştan sona okuyanlar bunu zaten anlayacaktır. Ben bir insanın hayatının peşine düştüm, bu yolculukta bana neler olduğunu da yazdım. Mehmet’i yazmak zordu, onun peşine düşen biri olmak da zordu.”
"Burada Kafkas Tebeşir Dairesi’ndeki sorunu yeniden hatırlayabiliriz: Çocuğun anası onu doğuran mıdır, emek verip büyüten mi? Memet Fuat, Nâzım’ın biyolojik oğlu değildi ama emek verip büyüttüğü oğluydu."
"Babamın yazdıkları hammadde, işlenmemiş mücevherlerdi. Bunları yeniden elden geçirmeli, akıcı bir roman haline getirmeliydim. Bu kadar zengin malzemenin kaybolup gitmesine kayıtsız kalamazdım. Üstelik bu benim ailemin tarihiydi; tanımadığım dedelerime bir vefa borcum olduğunu hissettim..."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.